Bana eski yapraklar getir eski bir avludan çocukluğumu ay tutulması sabahlardan esirgenmiş ergen gençliğimi Bana eski yapraklar getir turunç rengi duvarların güz sessizliğini dokunduğum göz yaşında...
Nerde kayboldum söyleyemembütün adresler yetim çocuk ağlamasıbir at yelelsiydi zamansavruldukça sonsuzluk koşuyordusayfalar dolusu yalnızlık var ezberimdehangisini hatırlasamdilinde katranlı şiirlerle bir adamsuskusu hançer, bakışı çöl tadında serap...
Kırmızı bir kiremit bu yalnızlık Saçakları buz çığlıklı asmalar yalnızlığı Ne zaman gelseler ben ordayım Kalabalık kaçkını eski eflâtun Zaman süzüyor ellerin bekliyorsun. Eskimek, yazgılar günlüğü...
Gidecek mi oraya? O soğuk; buzlu rüzgârlarında astımların gezindiği, fırtınası hırçın yere. Gitmesin! Bırakmasın beni. Akşamüstü hüzünlerime sevinçlerin karıştığı sesiyle gelsin. “Tombişim” desin. Kuş çığlıkları karışsın...
Zindan Karası Ne çok uğraştın Sevmek için bu dünyayı Bir kahvenin boş avlusunda Nasıl yalnız kalınır cinayet rengi sularda Anlatıp durdun sararmış sardunyaya. Kimsin nesin sen Küfesinde...
Erguvan Sessizliği sığırcık rengine çalardı gökyüzü yalnız bir çisentiydi saatler rüzgar nöbetlerinde boykot edilmiş yaşamların kırgın hüzünleri beni beklerdi şehirlerin sarhoş nefesi içimde akan deli ırmak...
MANSUR KARASI Derin bir denizle söyleşmek gibiydin kaybolmuş türkülerdi rüzgarın uğultusu dokunuşlarla dağılırdı güz yelleri sen ağlarken gecikirdi dönüşler yıllar sorguladı beni, sonrası hiç. Yaban güverciniydi...
Kırlangıç Cinnetleri vakti gelmedi mi o ölüm, güzel ölüm ilk üşüyen sabah ayazında toz ve katran çığlıklarıyla sereserpe bana yorgun yıldızlardan sırılsıklam okyanuslar getiren bir kum...
İnat Çiçekleri Saman sarısı bak bana Vakitlerden bir çığ vakti Sel kanatlı bir nehir aksın Zehir zemberek bir sevda, akıntılarıyla Durmadan tekrarlasın kendini Yorgun düşeyim sonra...
Bir Dağın Mor Gölgesi Çıkıp geldin suskun ve sakin Bir esintide saklı çiğ tenli gül gibi Gar yalnız ve suskundu daha Kıyısı hasret işlemeli bir tren...
Eylül Duvağı kanlı bir gelindir şimdi Yazgısı anaların gözyaşında meçhul bir hayat Fırtınasını sırtlayıp öfkeye yürüyen bir dağın söz vermişliği ölüme Gidip de dönmeyen bir gurbetin...
Sen ilk o gün geldin Sürgüsü mayınlı, kederli kapıma Bir yaşamın unutulmuş yırtık sayfasıyla Kurumuş bir kelebek kanadında İçimin ormanına, Umudu yaralı, titrek bir sızıydım Külünde...
eskiler alırlardı eskiden paslı sesleriyle eski adamlar eskimiş yaşamlar verirdik toz ve kül alırdık yağmur öncesi eski bir hüzün için yırtık bir gergefin sararmış gülüne ilişirdik...
Ben gidiyorum Martı çığlıklarını çağır Beyaz köpükler taksınlar kanatlarına Bakışınla kuşansın Ayrılığımızın son lodosu Leyla ağlasın gözlerinde Mecnun dök arkamdan sonra Unutuşlarda kalalım esrik şarkılarla Yıldız...
Yalnızlığımın tanıklığına bin yemin Yaprağın yeşili, karıncanın seken adımı Gölgesi karanlığa saklanan hüzün Yaslandığım gemisi kayıp imbat Yankısı çoban ateşlerine sığınan dağ Rüzgâr esti bir yanımda...